5 Mayıs 2009

MOHAÇ ZAFERİ

Kanuni Sultan Süleyman sefer hazırlıklarını tamamladıktan sonra, 1526 yılının sonlarına doğru, muhteşem ordusu ile İstanbul' dan hareket etti. Ordunun mevcudu 100 bin kişi idi. Ayrıca 300 kadar top vardı. Ordunun ilerlemesi büyük bir disiplin içinde devam etti. Ekili araziye girmek, buralarda hayvan otlatmak, Hristiyan halkın hayvanlarını almak veya onlara başka türlü zarar vermek şiddetle yasaklanmış, bu yasaklara tam olarak uyulmuştu.

Ordu Belgrad'a ulaştığı zaman Ramazan Bayramı da gelmişti. Bayram namazı burada kılındı ve kutlama töreni yapıldı. Sonra tekrar yola çıkıldı. Uylok, Petervaradin, Osiyek gibi bazı kaleler fethedildi.

Drava Nehri'ne varıldığı zaman burada bir köprü yapmak gerekti. Padişah ve veziriazam köprünün yapımına bizzat nezaret ettiler. Ordu bütün ağırlıklarıyla bu köprüden geçtikten sonra Kanuni köprünün yıkılmasını emretti. Böylece Macaristan'i tamamen almadan geri dönülmeyeceğini belli ediyordu.

Drava Nehri'nin asılmasından sonra hiçbir tabii engel bulunmayan geniş Macar Ovası'na çıkılmıştı. Fakat yağmur ve sis yüzünden ilerleme yavaş oluyordu. Köprüyü geçtikten sonra yağmur hafiflemişti ama yol çamurdu ve yerler bataklık oluşmuştu.

İstanbul'dan Mohaç Ovasına Türk ordusu 4 ay süren bir yürüyüşle gelmişti, öte yandan Macar ordusu da Budapeşte'den yola çıkmış ve 40 günlük bir yürüyüşten sonra ancak 160 kilometrelik bir yol alarak Mohaç Ovasına yaklaşmıştı.

Charles-Quint Macarlar'a yardım edecek durumda değildi. Çünkü o günlerde İngiltere, Fransa ve İtalya, Charles-Quint'e karşı bir ittifak kurmuşlardı. Fakat Papa tarafından gönderilen ücretli askerler Macar ordusuna katılmıştı.
Şimdi iki ordu Mohaç Ovasında karşı kaşıya gelmiş bulunuyordu. Macar ordusu 150 bin kişilikti. Ayrıca 100 kadar topları vardı. Türk ordusu 100 bin kişiden meydana geliyordu ama 300 kadar topu vardı. Macarlar daha çok ağır zırhlı süvarilerine güveniyorlardı ve Türkler'in savaş teknolojisindeki üstünlüğünü, topu çok iyi kullandıklarını henüz anlayamamışlardı. Tabii Türk ordusunun asıl kuvveti asla toplardan ileri gelmiyordu.

26 Ağustos'ta her iki taraf savaş için hazırlıklarını bitirmiş, ovaya doğru ağır ağır ilerlemeye başlamışlardı.

Türk ordusunun 5 bin kişiden oluşan öncü kuvvetinin başında Bali Bey vardı. Onu Rumeli askeri ve 150 top ile Sadrazam İbrahim Paşa takip ediyordu. Sadrazamın gerisinde de Anadolu askeri ve geri kalan toplarla Behram Paşa bulunuyordu. Daha sonra muhafızlar, yeniçeriler ve süvari alayları ile Türk ordularının başkumandanı Kanuni Sultan Süleyman geliyordu. Artçı vazifesi gören Bosna süvarisinin başında Hüsrev Bey vardı.
Şimdi iki ordu Mohaç Ovasında karşı kaşıya gelmiş bulunuyordu. Macar ordusu 150 bin kişilikti. Ayrıca 100 kadar topları vardı. Türk ordusu 100 bin kişiden meydana geliyordu ama 300 kadar topu vardı. Macarlar daha çok ağır zırhlı süvarilerine güveniyorlardı ve Türkler'in savaş teknolojisindeki üstünlüğünü, topu çok iyi kullandıklarını henüz anlayamamışlardı. Tabii Türk ordusunun asıl kuvveti asla toplardan ileri gelmiyordu.

26 Ağustos'ta her iki taraf savaş için hazırlıklarını bitirmiş, ovaya doğru ağır ağır ilerlemeye başlamışlardı.

Türk ordusunun 5 bin kişiden oluşan öncü kuvvetinin başında Bali Bey vardı. Onu Rumeli askeri ve 150 top ile Sadrazam İbrahim Paşa takip ediyordu. Sadrazamın gerisinde de Anadolu askeri ve geri kalan toplarla Behram Paşa bulunuyordu. Daha sonra muhafızlar, yeniçeriler ve süvari alayları ile Türk ordularının başkumandanı Kanuni Sultan Süleyman geliyordu. Artçı vazifesi gören Bosna süvarisinin başında Hüsrev Bey vardı.
Bu düzende Mohaç'a giren Türk ordusu, ovanın güneybatı yamaçlarını hakimiyeti altına aldı. 28 Ağustosta bir savaş meclisi toplandı ve ertesi gün yapılacak savaşın planları tartışıldı. Bu meclise eski savaşları görmüş tecrübeli ve bilgili kumandanlar da çağrılmıştı. Bu tecrübeli kumandanlardan biri olan ve düşman kuvveti hakkında bilgisi bulunan Bali Bey, kütle halinde cephe hücumu yapılmaması, darbenin yan ve gerilerden vurulması fikrini ileri sürdü. Bu görüş oybirliğiyle kabul edildi. Hazırlanan plana göre ordu batıdakı tepelerin gerisinde hazırlanacaktı. Macar zırhlı süvarisinin hücumunu kırmak için bir topçu hattının kurulmasına da karar verildi.

Düşmana hücum edilmeyip onun hücum etmesi beklenecek, düşman hücum edince de kıtalar hafifçe geriye ve yanlara kaydırılacaktı. Macarlar bütün kuvvetlerini merkeze yönelttikleri ve içeri girdikleri zaman, birden kanatlarına hücum edilecek ve o zamana kadar sol kanat açığında tutulacak süvari kıtaları ile düşmanın geriside çevrilerek imha edilecekti.

Macar ordusunun planı da şöyle idi: Savaş, Nazinyart ve Külküt köyleri arasındaki arazide olacaktı. Sol kanat Tuna'ya dayanacak, sağ kanat ise mümkün olduğu kadar uzatılacaktı. Birinci hat bütün gücüyle Türk ordusunun merkezine atılacak ve Türklerin birinci hattı ne pahasına olursa olsun püskürtülecekti. Bundan sonra çekilmeye mecbur birakılan Türk kuvvetlerini zırhlı süvariler takip ederek ezecek, imha edecekti.

29 Ağustos 1526. Mohaç Ovasında tarihin en büyük imha savaşlarından birinin başlayacağı gün. Günlerden beri şiddetlenip yavaşlayarak yağan yağmur o gün bir fırtına halini aldı. Macarlar'bu havada Türklerin savaşı başlatamayacaklarını düşündüler. Ama Bali Bey'in keşif kollarını görünce Türk ordusunun savaş için hazır duruma geçtiğini anladılar ve hemen onlar da hazır duruma geçtiler.

Kanuni, ovanın en yüksek tepesini tutmuştu. Buraya daha sonra "Türk Tepesi" veya "Hünkar Tepesi" adı verilecekti.

Sabah namazı topluca kılındı. Bu sırada düşman sancaklarının göründüğü haberi geldi. Bunun üzerine Kanuni kendi sancaklarını açtırdı, zırhlılarını giydi ve askere kısa, özlü bir hitabede bulundu. savaş öncesinde güzel ve etkili konuşma, Osmanoğullarında babadan oğula geçen üstün yeteneklerden biriydi. Herkesin gözlerini yaşartan hitabeden sonra sultan ellerini açarak dua etti: "İlahi, kuvvet ve kudret sendedir! İmdat ve himaye senden! Ümmeti Muhammed'e yardım et!" dedi.
Bunun üzerine süvariler atlarından inerek secde ettiler. Sonra tekrar atlarına binerek padişahlarının uğrunda canlarını feda edeceklerine yemin ettiler. Veziriazam da kahramanlık göstereceklere büyük ödüller vaadetti ve ilk safta vuruşmak üzere Rumeli askerinin başına geçti.

Fakat saatler geçtiği halde çarpışma başlamıyordu. Kanuni, plan gereğince önce düşmanın saldırmasını beklemekteydi.

İkindi vakti Macar zırhlı süvarileri hızla ileri atıldılar, olanca güçleriyle Türk birinci hattına yüklendiler ve yıldırım gibi Türk ordusunun içine girdiler. Bu andan itibaren Türklerin planı titizlikle uygulandı: İbrahim Paşa kuvvetleri sag ve sol kanada açılarak geriledi. Bu gerilemeyi bozgun zanneden kral II.Layos, ikinci hattaki kuvvetlerini de hücuma geçirdi. Fakat Macar ordusu Rumeli askerinin yanlara çekilmesiyle karşılarına Anadolu askerinin çıktığını gördü. Bu hattı yarmaya başladıkları zaman ise yeniçerilerin inatçı direnişi ile karşılaşmış ve az sonra da topların menziline girmişlerdi. Yine plan gereğince Bali ve Hüsrev beyler, akıncı birlikleriyle düşmanı yandan çevirmeye başladılar. Aynı anda 300 top birden ateşlendi ve Macar zırhlı süvarisi hatasını o zaman anladı, ama perişan olmaktan kurtulamadı. Aynı zamanda sağ ve sola açılan Türk piyadesi karşı hücuma geçmiş, düsşanı çembere almıştı.

Macar şövalyelerinden 32'si, Osmanlı padişahını ölü veya diri ele geçirmek ve böylece zaferi kazanmak için yemin etmişlerdi. Bunlar gerçekten büyük bir fedakarlık ve yiğitlikle vuruşarak Türk ordusu merkezine kadar yaklaştılar. Fakat Kanuni'nin bulunduğu yere ancak üç tanesi ulaşabildi. Kanuni bu üç sövalye ile tek başına vuruşarak onlari kılıcı ile öldürdü! Bu arada kendisi de birçok darbe almış ve sayısız oklara hedef olmuştu. Fakat üzerindeki zırh onu koruyordu.
Savaşın başlamasından birbuçuk saat sonra Macarlar Türk planını nihayet anlamışlardı ama artık çok geçti, iki taraftan sarılmışlardı. Kıskacı yarmaya çalıştıkları zaman tam bir başarısızlığa uğradılar ve bataklık tarafına sürüklendiklerini gördüler. Başkumandan ve kral, Macar ordusunun yönetimini kaybetmiş durumdaydılar.

Türk topları Macarlar'ın sağ ve sol kollarını karıştırdıktan sonra merkez birliklerini de dağıtmştı. Bunlar takip edildi. Başta başkumandan Pol Tomori olmak üzere 25 bin düşman askeri kılıçtan geçildi." Kral II.Layos ile birçok Macar asilzadesi ve kumandan, Karasu bataklığına saplanıp boğuldular. Mohaç Ovası ve Karasu (Kvasso) bataklığı koca Macar ordusuna mezar oldu. Türkler ise böyle müthis bir savaşta tarihin kaydetmediği, eşine rastlanmayan bir başarı göstermiş, sadece 150 şehit vermişlerdi! Sadece 150 şehit vererek koca Macar ordusunu imha etmek, iki saat gibi kısa bir zamanda olmuştu.

Savaşın kesin sonucu akşamdan evvel alınmış olmasına rağmen padişah, gece yarısına kadar kimsenin yerini terketmemesini tellallar aracılığı ile emretti. Fakat boru ve mizika takımları zafer marşlarıyla Mohaç Ovası'nı yankı yankı inletiyor, adeta sarsıyordu. Kanuni, gece yarısına kadar at üstünde, askerlerinin arasında dolaşarak, ordunun zafer sevincini onlarla beraber yaşadı (29 Ağustos 1526).
Ertesi gün, erguvan renkli otagi hümayunda tahtına oturan padişah tebrikleri kabul etti. Kumandanlara derecelerine göre hediyeler dağıtıldı. Askerler ödüllendirildi. Savaş meydanı ölülerden temizlendi, İstanbul, Bursa, Şam, Kahire, Diyarbakır, Halep, Edirne, Eflak ve Boğdan'a zafernameler yazıldı. Padişah annesi Hafsa Sultan'a bizzat yazdığı mektupla zaferini bildirdi.

Kanuni 3 Eylül'e kadar Mohaç'ta kaldı. 3 Eylül'de yola çıkıldı ve 10 Eylül'de Macaristan'ın başkenti Budin (Buda) şehrinin önüne gelindi. Halk arasından seçilen bir heyet şehrin anahtarını teslim edince, Kanuni ertesi gün büyük bir törenle Budin'e girdi. Burada on gün kaldıktan sonra Peşte'ye geçti. (Bugün Buda ve Peşte birleserek 'Budapeşte' adını almış bulunuyor).

Kanuni Budapeşte'de iken Türk birlikleri Macaristan'ın geri kalan önemli kalelerini birer birer ele geçirdiler. Cihan padişahı Macar tahtını Erdel voyvodası Yanos Zapolya' ya verdi.

Kanuni, örnek bir askeri yürüyüşle Belgrad-Sofya, Edirne Üzerinden İstanbul'a geldiği zaman bütün Macaristan Türk hakimiyetine geçmis bulunuyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder