25 Nisan 2009

İSLÂMİYET’İN DOĞUŞU SIRASINDA DÜNYANIN GENEL DURUMU

İSLÂMİYET’İN DOĞUŞU SIRASINDA DÜNYANIN GENEL DURUMU

1. Asya
Siyasî Durum
Bizans İmparatorluğu (395-1453)
Kavimler göçü sonucu, Roma İmparatorluğu, bütünlüğünü koruyamayarak 395' te Batı ve Doğu olarak ikiye ayrılmış, Batı Roma İmparatorluğu 476 'da yıkılmıştır.
Batı Roma'nın devamı kabul edilen Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu, Helenizm kültürünü benimsemiş, Ortodoks mezhebinden oldukları için de, Katolik Avrupa ile bağları zayıf olmuştur.
İmparatorluk en güçlü devrini "Jüstinyen" hanedanı zamanında (518-610) yaşamıştır.


Anadolu, Suriye, Filistin, Mısır, Kartaca, İspanya'nın bir bölümü, İtalya yarımadası, Dalmaçya kıyıları ve Tuna'ya kadar Balkan toprakları bu dönemde Bizans sınırları içinde idi.
Bizans İmparatorluğu, Herakliyus hanedanı zamanında (610-717) doğuda Sasaniler, güneyde Müslüman Arap'larla, batı'da Türk Avarlarla mücadele ettiler.
Bizans imparatorluğu, sınırları çok geniş alana yayıldığı için değişik uluslardan oluşmaktaydı.
Toplumsal birliğin sağlanmasında en önemli unsur, Helenizm kültürü ile Hıristiyanlık dini idi.
İmparatorlar ülkenin mutlak egemeniydi. Ortodoks Kilisesi bile imparatorluğun emri altında bulunuyordu.
Bizans imparatorluğu'nda tahtın babadan oğula, kardeşten kardeşe geçmesi gibi düzenli bir sistem yoktu. Bu durum sürekli taht kavgalarına ve iç çatışmalara neden olmuştur.
Bizans toplumu; soylular, din adamları, askerler ve köylüler olarak dört ana sınıftan oluşmuştur.
Tarımın dışında en önemli etkinlik ticarettir. İpek ve Baharat yolları, önemli ticari kazançlar sağlamıştır.

Sasaniler
İran'da kurulmuştur. Kurucuları Babek ve oğlu Ardeşir'dir.
Başkentleri, Medain'dir.
Sasanîler, ipek yolunun egemenliği için Akhunlara karşı Göktürklerle işbirliği yaptılar.
Ancak ipek yolunu ele geçiren Göktürklerin Bizans'la ittifak yapmaları üzerine oldukça yıprandılar.
Hz. Ömer döneminde Kadisiye (635) ve Nihavend (642) savaşlarını kaybeden Sasanîler yıkıldılar.
Sasanî ekonomisi, büyük ölçüde savaş ve yağma düzenine dayanmıştır.
Doğu ticaret yolları üzerinde bulunmaları ve Hint ticaret yolunu ele geçirmeleri de ekonomik yönden gelişmelerini sağlayan etkenlerdir.

Göktürkler
552'de Bumin Kağan tarafından kurulan I. Göktürk Devleti, 581'de Çin'in siyasi oyunlarıyla Doğu ve Batı olarak ikiye ayrılmış ve her ikisi de bir süre sonra Çin'in egemenliğini kabul etmiştir.
Kutluk tarafından 681'de kurulan II. Göktürk devletine de Uygur-Basmil-Karluk Türkleri son verdiler.
Göktürklerde ekonominin temeli hayvancılığa dayanmaktaydı. Uygun olan topraklarda tarım da yapılmıştır.
Göçebe yaşam ağırlıklıdır.

Hindistan
Hindistan, Asya'nın güneyinde büyük bir yarımadadır.
Çeşitli kavimlerin istilasına uğradığı için Hindistan'da siyasî bir birlik kurulamamıştır.
Kast sistemi; toplumsal, siyasî ve dinî düzenin temelini oluşturuyordu. Bu sistemde halk, sınıflara ayrılmıştı:
Brahmanlar; Din adamları
Kshatriyalar (Kşatriyalar) : Hükümdarlar, komutanlar ve askerler
Vaisyalar (Vaizyalar) : Sanatkârlar, tüccarlar ve çiftçiler
Sudralar: İşçiler
Paryalar: Ayrıca bu dört sınıfın dışında olan ve hiçbir hakka sahip olmayan sınıftır.

Hindistan'da ilk kez Guptalar (320-550) siyasî birliği sağlamıştır. Gupta Devleti'nin varlığı Hunlar tarafından sona erdirilmiştir.
Hindistan'da ekonominin temeli, tarım ve ticarete dayanırdı. Tarihî Baharat Yolu'nun Hindistan'dan başlayarak Akdeniz limanlarına ve oradan da Avrupa pazarlarına ulaşması bu ülkeyi zenginleştirdi.
Hindistan'ın, Arabistan ve Çin ile canlı bir ticarî bağlantısı vardı.

Çin
Çin'de feodal bir yapı bulunmaktadır.
Yönetimde hanedanların egemenliği vardır.
Egemen sınıf soylulardır.
Çin'in tarihi yontma taş devrine kadar uzanmaktadır.
İpek yolu, Türklerle Çinlileri karşı karşıya getirmiştir.
Geniş ve verimli topraklarda tarım önemli etkinliktir.
En önemli ekonomik kazancı İpek Yolu'ndan sağlamışlardır.

Japonya
Japonya, Çin uygarlığının etkisinde kalmıştır.
Güçlü bir merkezî yönetimin olmayışı, derebeylik sisteminin doğmasına neden olmuştur.
İslâmiyet’in ortaya çıktığı 6. yüzyıl başlarında Japonya, bulunduğu bölgede siyasî ve ekonomik yönden gelişmemiş bir ülkedir.
Japon ekonomisi tarıma ve özellikle de pirinç üretimine dayanırdı. Ayrıca balıkçılık da halkın önemli bir geçim kaynağını oluştururdu.

Din ve İnanış
Bizans İmparatorluğu
Hıristiyanlığın Ortodoks mezhebinden olup, merkezleri İstanbul'du. Ortodoksların liderine "Patrik" denilir.
Bizans, siyasi ve sosyal karmaşaların yanında, Ortodoks mezhebi, içindeki görüş ayrılıklarından dolayı dinî karmaşalar da yaşamaktaydı.

Sasaniler
İran (Sasani) devletinde Zerdüştlük dini hâkimdi. Bu dine göre iyilik ve kötülük tanrısı olmak üzere iki tane tanrı vardı.
İyilik tanrısı "Ahuramazda" (Hürmüz), kötülük tanrısı "Angramanyu" (Ehrimen) arasında sürekli bir mücadele vardır. İyilik yapanlar öldüklerinde ışık dünyasına, kötülük yapanlar karanlık dünyasına giderlerdi. Bunun için aydınlık ve ışığa değer vermişler, ateş'i kutsal kabul etmişlerdir.
İyilik tanrısına destek olmak için sürekli olarak bir ateş yakılırdı. Bu ateşin yakıldığı yere ateşgede denirdi. Bundan dolayı Zerdüştler'e ateşe tapan anlamında Mecusi de denilmiştir.
5.yy.da Mazdek tarafından Mazdekizm ortaya çıkarılmıştır. Mazdekizm, Zerdüşt öğretisine dayanır, toplumsal, siyâsî ve ahlâkî ilkeleri ön plana çıkarmıştır.

Göktürkler
İslam öncesi Türklerde Gök-Tanrı inancı hâkimdi. Gök'ün onyedi, yerin altının ise yedi kattan oluştuğuna inanırlardı. Bu ikisinin arasında insanların yaşadığı yeryüzü bulunurdu. Gök-Tanrı inancı İslam dininin Allah inancı ile ortak özellikler taşıyordu. Bu ortak yön Türklerin İslam dinine girmelerini kolaylaştırmıştır. Bazı kutsal saydıkları yerlerde Tanrı'ya dua edip, kurban kesmişlerdir.
Din görevlilerine Şaman, kam, baksı gibi ünvanlar vermişlerdir.

Hindistan
Hindistan'da Hinduizm dini egemendi.
Hinduizm’de en temel ve kutsal metinler Veda'lardır. Kast sistemini benimseyen Hinduizmde en üst mevkide Brahman denilen din adamları bulunurdu.

Brahmanizm'e göre bir insanın, yaşamındaki iyi ve kötü hareketlerine göre ruhu rahat eder ya da sıkıntı çekerdi. Ruhun rahat etmesi için insanın aşırı isteklerinden vazgeçmesi ve yalnızlığa çekilmesi gerekir.
Hinduizm'in katı kast sistemine ve Brahman sınıfının otoritesine bir tepki olarak Budizm doğmuştur.
Felsefi bir düşünce olan Budizm; Çin'de, Tibet'te ve Japonya'da yayılmıştır.
Budizm'in kurucusu Budha'dır. Buda'ya göre; iyilik yapılmalı, kötülükten kaçınılmalı dünya nimetlerine istek duyulmamalıdır. Bunları yapan insan sonsun huzura kavuşur ve "Nirvana" ya ulaşır.
Nirvana'ya ulaşmak; dünyevî isteklerden kin, nefret ve tutkulardan uzaklaşmaktır.
Budizm'de tanrı kavramı yoktur. Bu inanışın din ile ilgili törenleri kaldırarak yerine ahlakî görevler koyması Brahmanların etkisini azaltmıştır. Sınıf farklılıklarını ortadan kaldırarak herkesi Nirvana'ya çağırması da kast örgütünü temelden sarsmıştır.
Budizm'in temelinde, iyilik duygusunun yanı sıra yardım, sevgi, doğruluk, dürüstlük gibi ilkeler vardır.

Çin
İslamiyet'in doğuşu sırasında Çin'de Taoizm, Konfüçyizm ve Budizm yaygın olan dinlerdir.
Tao dini, Lao-Tzu (Lav Dzı) adındaki bir filozof ve din adamı tarafından ortaya atılan düşüncelerden doğmuştur. Lau-Tzu'ya göre, "evren bir yaratıcının eseridir; o da Tao'dur." Tao, evrenin "yolu, düzeni, yasası" anlamına da gelir. İnsanın somutlaştırdığı ya da yaşama geçirdiği bilgelik yolu da Tao'ya yönelmekle olur. Tao'nun yoluna yönelen bilge kişi onunla birlik ve uyum içinde olmak durumundadır. Konfüçyüs, Çin'de yetişen filozof ve din adamlarından biridir. Çin'in karışıklık içinde bulunduğu bir dönemde, yeni bir ahlakî düşünce ortaya atarak kötülükleri önlemeye çalışmıştır, Ortaya koyduğu siyasî, toplumsal ve ahlakî düşünceler, Çin uygarlığının gelişmesinde önemli rol oynamıştır. İnsanların eşitliğine inanan Konfüçyüs'e göre devlet yönetimi ile ahlak özdeşleşmelidir. Devlet ahlak kurallarına uyularak yönetilirse amacını gerçekleştirebilir. Kişiler erdemli olmak ve dürüst yaşamak zorundadırlar. Ancak bu yolla huzura ve mutluluğa ulaşılır. Hindistan'da ortaya çıkan Budizm, 6.yüzyıldan itibaren Çin'de yayılmaya başlamış ve bu ülkenin dinsel yaşamında etkili olmuştur.

Japonya
Çin ile ilişkileri sonucunda Japonya'da Taoizm, Konfüç-yizm ve Budizm benimsenmiştir. Japonların ulusal dinleri, "Tanrıların Yolu" anlamına gelen Şintoizm’di.
Şintoizm; ulusal, çok tanrılı ve diğer dinlere tepki göstermeyen bir dindir. Doğa güçlerine ve ruhlara tapınma inancı, bu dinin en belirgin özelliğidir.

2. Avrupa
a. Siyâsî Durum
Kavimler göçü sonrası Avrupa'da krallıklar güçlerini kaybettiler. Soyluların güç kazanmalarıyla birlikte tüm ortaçağ boyunca Avrupa'da etkili olacak olan siyasi yönetim biçimi "Feodalite (Derebeylik)" ortaya çıktı.
Toplumsal eşitsizlik üzerine kurulan bu düzen içinde halk, farklı toplumsal sınıflara ayrılmıştır:
Soylular (Senyörler): Soylular, oturdukları toprakların sahibiydiler. Her türlü hakka sahip olan ve şatolarda oturan soylular, yönetim ve askerlik işleri ile ilgilenirlerdi. Soyluluk babadan oğula geçerdi. Soyluların en üstünde senyör denilen derebeyler yer alırdı. Senyörlerin en büyüğü kral idi. Bundan sonra sırasıyla dük, kont, baron ve şövalyeler gelirdi.
Rahipler; Rahipler, kiliselerin sahip olduğu toprakların geliriyle rahat bir yaşam sürerlerdi. Dinin toplum üzerindeki etkilerinden dolayı halk üzerinde söz sahibi idiler.
Burjuvalar: Ticaret ve sanatla uğraşırlardı. Bağlı bulundukları derebeylerine vergi verirlerdi.
Köylüler: Bunlar ikiye ayrılırlardı:
a. Özgür Köylüler: Üzerinde yaşadıkları toprakları, istedikleri gibi ekip biçme hakkına sahip olup bağlı oldukları soyluya, vergi vermek zorundaydılar. Ayrıca topraklarını satabilme, çocuklarına bırakma hakları vardı.
b. Serfler (Köle Köylüler); Hiçbir hakka sahip değildiler. Soyluların malı sayılırlardı. Toprakla birlikte alınır ve satılırlardı.
Orta Çağ boyunca Avrupa'da zenginlik kaynağı topraktı. Bu nedenle geri, kapalı bir ekonomik yapı görülür.

b. Din ve İnanış
Bizans Hıristiyanlığın Ortodoks mezhebini benimsemişti. Ortodoksların dini liderine Patrik denirdi.
Patrik, İstanbul da otururdu.
Hıristiyanlığın diğer büyük mezhebi Katolik mezhebidir.
Dini liderlerine Papa denirdi.
Papa, Roma şehrinde otururdu. Papaların çok büyük bir etkinliği vardı. Bazen krallardan bile fazla itibar görürlerdi.
Çünkü Papa'nın Aforoz, Enterdİ ve Endülüjans adı verilen yetkileri vardı.
Aforoz: Bir kişinin Hıristiyanlık dininden çıkarılmasıdır.
Enterdİ: Bir ülkenin Papa tarafından bütün bir halde cezalandırılması.
Endülüjans: Hıristiyanların günahlarından kurtulmak için Papa'dan aldıkları günahtan kurtulma, af kâğıtlarıdır. Bu kâğıtlar Papa tarafından yüksek paralar karşılığı satılırdı.

3. Afrika
6. ve 7 yüzyıllarda Afrika kıtasının tamamı bilinmiyordu. Kuzey Afrika kıyılarıyla, Doğu Afrika kıyıları bilinmekteydi.
İslamiyet'in doğuşu sırasında Kuzey Afrika, Bizans'a bağlı ve Hıristiyanlığın etkisi altında bulunmaktaydı.
Habeşistan'da Aksum Devleti bulunmaktaydı.
Aksum Devleti, önceleri putperestti.
İmparator Ezana döneminde Hıristiyanlığı kabul etmişlerdir.
İslâmiyet'in ilk yıllarında bir grup Müslüman, Mekkelilerin baskısı üzerine Habeşistan'a göç etmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder